KÜÇÜK AĞA ROMANININ ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİ
Yrd. Doç. Dr. Ömer SOLAK

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ

Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011    |

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org

ÖZET

Hadiselerin “bin bir cepheli bir hakikat” olduğu gerçeğinden hareketle, disiplinler arası
yöntemlerin edebi metinlerin farklı cephelerini aydınlatmada yararlı olduğu söylenebilir. Bu
bağlamda, medya metinlerindeki ideolojinin söylem düzeyine nasıl yansıdığını ortaya
koymaya çalışan Teun van Dijk’in eleştirel söylem analizi yöntemi, Tarık Buğra’nın 1963’te
yayımlanan
Küçük Ağa adlı romanından bir kesite uyarlanmaya çalışılmıştır. Her ikisi de
gerçek bir olaya dayanan haber metinleri ve tarihi romanları içermekte, gerçekliği yeniden
kurgulama bakımından büyük benzerlikler ve farklılıklar göstermektedirler. Bu çalışmada,
metni meydana getiren “niyet”in söylemsel stratejileri bakımından Kurtuluş Savaşı’nı anlatan
bir romanının söylem düzlemindeki “makro” ve “mikro” yapılar aracılığıyla çözümlenme
yapılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak eserde gerçeklik, dilsel kodlarla yeniden inşa edilmiş;
belli bir anlam ve ideolojinin öne çıkarılmasında çeşitli retorik ve stratejik yapılar etkin bir
şekilde kullanılmıştır.

Anahtar kelimeler: Tarık Buğra, Küçük Ağa, Eleştirel Söylem Analizi

A Critical Discourse Analysis of the Novel Küçük Ağa
ABSTRACT

As it is assumed that events are the “truth of numerous frontages”, interdisciplinary
methods can be thought to be useful in different aspects of lightning of the literary texts. In
this regard, Teun van Dijk’s critical discourse analysis method trying to demonstrate how the
ideology of media texts are reflected in the level of discourse is wanted to be adapted into a
small-cross section of the Tarık Buğra’ novel
Küçük Ağa, published in 1963. Both include
news articles and historical novels based on a real event and share huge differences and
similarities in terms of re-editing the reality. In this study, in terms of the discursive strategies
of the “faith” concept making up the text, the novel is tried to be analyzed through “macro”
and “micro” structures standing on the discourse plane of the novel which is about the War of
Independence. As a result, reality of the work was rebuilt through the linguistic codes and a
variety of rhetorical and strategic structures were used effectively in order to indentify the
meaning and ideology.

Key Words: Tarık Buğra, Küçük Ağa, Critical Discourse Analysis

* Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi, Türkiye omersolak@yahoo.com

GİRİŞ: Devir ve Şahsiyeti Anlamak



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Politika ve sosyoloji, sadece yazar ve şair kimliklerinde değil; onların eserlerinde de
etkisini gösterdiği için, edebiyatla daima ilişkili olagelmiştir. Türk edebiyatını
dönemselleştirirken; tarihselliğe dikkat çeken Köprülü de İslam’ın kabulü ve Batı medeniyeti
tesirinde kalışı, iki mühim kırılma noktası olarak belirler (Köprülü, 1986: 5). Gerçekten de
1839 Fermanı’yla başlayan büyük yenileşmede gazete, politika ile edebiyatın içi içe geçtiği
bir platform görevi yaparken; roman, düşünce iklimine katkısı ile edebiyatı sosyopolitiğe
yaklaştıran bir tür olagelmiştir.

Romanda anlatı eksenindeki problemin özümsenişi, eserin dili ve söylemi, ideolojik bir
tavırdan müstağni değildir. Öyle ki bu tavır, tüm anlatı bileşenlerinde etkisini gösterir. En
apolitik yazarda bile, metnin dokusuyla mezcedilmiş politik bir tavır vardır. Kaldı ki
ideoloji, dille değil söylemle ilgili bir meseledir. İdeoloji, belli insan özneleri arasında, dilin
belirli etkiler yaratmak amacıyla fiilen nasıl kullanıldığıyla ilgili bir şeydir
” (Eagleton; 1996:
28). Tanzimattan Cumhuriyete uzanan süreçte ideolojisini belirgin bir şekilde söylemleştiren
uzun bir roman listesi sayılabilir. Gerek üç ana politik eğilimin bulunduğu Cumhuriyetin
erken dönemlerinde; gerekse hareketli bir politik ortamın bulunduğu çok partili hayat
yıllarında -özellikle de tarihe ve toplumsal olaylara belirli bir tezle bakan- romanlarda bu etki
belirgindir.

Tarık Buğra, Atatürk dönemi cumhuriyet edebiyatının üç ana ideolojik ekseninden
birine bağlanır. Bu eksen, ne Cumhuriyet yenileşmelerinin savunucusu durumundaki kanonik
edebiyat, ne de öncü toplumculardır. Halide Edip, Yakup Kadri ve Reşat Nuri ile
belirginleşen kanon, romanlarında milli mücadeleyi resmi bir görüş içinde dile getirirken;
1930’larda güçlenmeye başlayan sol damara göre savaş, ezilen halkın antiemperyalist
başkaldırısıdır. Genel olarak “kültürel milliyetçiler” olarak adlandırılabilecek (Tonga, 2005:
129) üçüncü gruba bağlanan Buğra ise (Ekşi, 2006),
Küçük Ağa’sıyla adeta Modern
Türkiye’nin genesis miti olan Türk bağımsızlık savaşına ait olduğu kültürel milliyetçi eksenin
adesesinden bakar. Erken dönemde Yahya Kemal, Peyami Safa gibi kültürel milliyetçilerin
temsil ettiği bu damar, ulus devlet inşa etme sürecinde geleneğin ihmal edilmesinden
şikâyetçidir.
“Eski Türklerin mânevi bir hayatı varken bir edebiyatı vardı. Yeni Türklerin
ancak mânevi bir hayatı olursa edebiyatı olur”
(Beyatlı, 1971: 55) diyen şairin cumhuriyet
yeniliklerinin geleneği ve tarihi görmeyen tavrına yönelik örtük reaksiyonundan ve Peyami
Safa’nın
Türk İnkılâbına Bakışlarımda dile getirilen görüşlerden de nasiplenen Küçük Ağa,
diğer tüm milli mücadele romanlarından farklı bir özellik gösterir. Söz konusu tavrın 1950
sonrasındaki temsilcisi durumunda olan Tarık Buğra’ya göre milli mücadele siyasetçi, asker,
toprak ağası ve din adamı ile milletçe kazanılmış bir zaferdir (Andı, 2000:9).

Neredeyse her romanında Türkiye tarihinin farklı bir dönemine bakan Buğra, ilkin Yeni
İstanbul
gazetesinde tefrika edilen ve 1963 yılında kitap olarak basılan Küçük Ağa’sıyla
yazıldığı dönemde ve sonrasında önemli bir ideolojik etki alanı oluşturmuştur. Romanın
hâkim düşüncesi Türk Tarih Tezi'nin çözülmesi ve Turancılık düşünün bizzat ideologları
tarafından terk edilmesiyle birlikte, İslâmcılığa ve 1960’ların antikomünist sağ akımlarına
yakınlaşmış bir milliyetçiliktir (Çiğdem 2001: 59).

Ancak roman, tarih ve toplum algısı ile tıpkı bir Asr-ı Saadet devri gibi, Osmanlı'nın
belirli bir zamanını yücelten veya Türk milletinde asil ve ayırıcı bir öz bulan görüşlerden
ayrılır. Osmanlıya belli bir tarihsellik içinde bakarken, inkıraz devrinin çözülen toplumsal
yapıyı sorgulamaktan çekinmez. Öte yandan Aydınlanmanın dini
“birçok kültürel değerden
biri” durumuna indirgeyen (Horkheimer ve Adomo, 1996: 14), yaklaşımına tepkili olan
Buğra, Descartes'çı anlayışa karşı
“akıl adına muhayyilenin yok edilemeyeceğini" savunan
(Collingwood, 1990: 79)
“toplumsal muhayyile kalıpları”nı, ve “şuur”u önemser. Dini,
dönemin pozitivist saldırılarına karşı akıl temelinden değil
“deruni tecrübe” temelinde
savunan bu anlayış, Aydınlanmacı akla dini yıkmaya çalışmak ama onun yerine ikame
olabilecek bir değerler sistemi sunamama eleştirisini yöneltir.



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


YÖNTEM: Eleştirel Söylem Analizi ve Edebi Metinler

Kendisi de yapısalcı anlayışa dayanan Bakhtin, Saussure’cü dilbilimcilerin dili mutlak
bir sistem olarak gören anlayışlarına karşı çıkarken; dilde anlamı belirleyenin sistemin
işleyişinden çok, herhangi bir sözlü iletişimin karşılıklı ilişkisi demek olan sosyal bağlam
olduğunu söyler. Söylem de sosyal bağlama göre şekillenir. Öte yandan daha çok medya
metinlerinde kullanılan söylem analizi, ABD’de 1940’larda nicel bir yöntem olan içerik
çözümlemesi ile başlar. Avrupa’da ise göstergebilim, hermenötik gibi yöntemlerle gelişir
(İnal, 1996). Nitekim ilk söylem analizi çalışmaları metin ve konuşmanın yapıları içinde
antropolojik, folklorik, mikrososyolojik, psikolojik, poetik, retorik, stilistik, linguistik ve
semiyotik işlevlerle ilgilenen yeni bir disiplinlerarası çalışma alanı olarak 1960’larda ortaya
çıkar (van Dijk, 1985).

Söylem analizi, metni sözdizimsel ve semantik sınırların ötesine giderek bir yapısöküme
uğratma ve onu kuran niyetin ne olduğunu anlama çabasıdır. Gee, Micheals ve O’Conner,
söylem analizi yöntemlerini metnin oluşumundaki dilbilimsel metaforları araştıran ve daha
çok edebi metinlere uygulanan stilistik yöntemler ve söylemi diğer sosyal, bilişsel, siyasal
veya kültürel süreçlerle ilişkilendirilerek inceleyen eleştirel yöntemler olarak iki boyutta
değerlendirir (Akt: Barker ve Galasinski, 2001: 63-64).

Eğer politikadan, ideolojiden, medyadan, stratejik yönetime kadar geniş bir metin
yelpazesine yönelik bir çözümleme amaçlanıyorsa eleştirel yöntemler kullanılır (Baş ve
Akturan, 2008).

Van Dijk’in daha çok medya metinlerinin yapılarını açıklamaya çalışan eleştirel söylem
analizi (ESÇ) yöntemi de medya söyleminin gerisindeki toplumsal yapının (güç ilişkileri,
değerler, ideolojiler ve kimlikler) nasıl dilsel kurgulara dönüştüğü ile ilgilenir. Pragmatik
(edimbilimsel) bir yöntem olan eleştirel söylem analizi, metinlerin klasik lingusitik ve edebi
metin çözümleme yöntemleri ile ortaya konulamayacak yönlerini çözümlemede başarılıdır.
Van Dijk, metinleri makro ve mikro yapılar olmak üzere iki ana boyutta inceler. Makro yapı
incelemesinde önce haber başlıkları, alt başlıklar, haber girişi ve spotlar gibi bölümler tematik
açıdan analiz edilir (van Dijk, 1998: 13-85). İki alt bölümden oluşan şematik analizin ise iki
alt ilkinde (Durum) anlatı örgüsü; ikincisinde (Yorum) olayın gerçek kaynakları ve olaya
konu olmuş tarafların tepkileri incelenir. Mikro yapı incelemesinde ise Dijk, söylemin dilin
birimlerine yansıyan izlerini sürer. Sözcük seçimleri, cümle yapıları, cümleler arasında
kurulan nedensellik ilişkilerini retorikle ilişkilendirerek inceler (van Dijk, 1988, 1985, 2008).
Söylem belirleyici kelime ve cümle yapılarının makro düzeyde nasıl önermeler oluşturduğu
ve bireysel söylemlerin makro düzeye nasıl taşındığı araştırılır.

Bu çalışmada van Dijk’in medya metinleri için geliştirdiği yöntem, bir romanın
çözümlenmesinde kullanılmıştır. Zira sosyopolitik olgular, sadece gündelik haberleri değil,
edebi metinleri de şekillendirir. Haberin oluşumuna ilişkin olay-muhabir-okur dairesine
benzeyen süreçler, edebi metinler için de geçerlidir. Habercilikte aynı haberin farklı
gazetelerde veya farklı kalemlerde farklı ideolojik çerçevelerle sunulması gibi edebi metinler
de meselelere farklı bakarlar. Bu bakış farklılığı kendisini en iyi (tarihsel bir olaya yaslanan
kurguları sebebiyle) tarihi romanlarda ortaya koyar. Çalışmada kendine Türk kurtuluş
savaşını tarihi bir fon olarak alan
Küçük Ağa romanı söz konusu yöntemle analiz
edilmektedir. Romanda gerçeklik- kurgusallık ilişkisi; olaylar ve kişiler ekseninde
incelenirken; söylemi oluşturan dilsel yapıların, Van Dijk’in ESÇ yöntemi ile yazarın
ideolojik niyetinin kuruluşunda nasıl araçsallaştırıldıkları ele alınmaktadır.



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Türk edebiyatı metinlerinin söylemsel boyutunu stilistik (biçembilim) yöntemlerle ele
alan daha önce çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışma ile bir Türk edebiyatı metnine
“eleştirel söylem analizi” yöntemi uygulayan az sayıdaki birikime (Büyükkantarcıoğlu, 2000;
Uzun, 2003; Yemenici, 1995; Çeliktaş, 2009) bir katkı sağlanmak istenmiştir.

KÜÇÜKAĞA’DA ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİTİK BULGULAR

1. Makro Yapılar

1.1. Tematik Analiz: ESÇ yöntemi, metnin tematik yapısının neden-sonuç bağlantıları
ile en üst yapıdan detaylara değin hangi kategorik ilişkilerle kurulduğunu inceler. Tematik
hiyerarşiyi oluşturan ana başlık, önsöz, epigraf, bölüm başlıkları, bölüm girişleri gibi “makro
yapılar” (Ülkü 2004; 382-383); tema ile ilişkileri bağlamında incelenir. Van Dijk’e göre okur,
bu parametrelerden geçerken sürekli metnin temasını arar. Zira metni, zihnindeki makro
tematik şemada bir yere oturtması gerekmektedir.

Bu çalışmada Buğra’nın Küçük Ağa romanının 1963’teki ilk baskısı (Buğra, 1963)
kullanılmıştır.1 ESÇ yönteminde hacimsiz medya metinleri, derinlemesine bir incelemeye tabi
tutulduğu için de çalışmada romanın ilk 16 sayfası incelemiştir. Seçilen kısımda iç kapak ve
arkası, Önsöz ve “Bir Bayram Gecesi” adlı ilk bölüm yer almaktadır. İç kapakta yazar adı,
romanın adı, yayınevi (Yağmur Yayınları) ve basım yeri/yılı (İstanbul 1963) bilgileri bulunur.
“1
.Günün Meseleleri, Ali Fuad Başgil; 2. Yarınki Türkiye, Nurettin Topçu; 3. Demokrasi
Yolunda,
Ali Fuad Başgil; 4. İdeal Milliyetçilik, Cahit Okurer; 5. Hz Peygamberin Savaşları,
M. Hamidullah...”(Buğra, 1963: 375) gibi yayınları ile Yağmur Yayınevi, dönemin kültürel
milliyetçi çizgiye sahip önemli yayın kurumlarındandır. İç kapakta ayrıca kitabın yayınevinin
birinci romanı olarak “Ahmet Sait Matbaası”ında basıldığı ve kapağın Fiktet Akgün
tarafından resimlendiği bilgileri yer alır. ÖNSÖZ’de ise yazar, kitabın ortaya çıkış
hikâyesinden hareketle romanın dayandığı ideolojik eksenin ana çizgilerini çizmek ister:

“Bu romandan ilk defa rahmetli Peyami Safa beye bahsetmiştim. Rejans lokantasında
idik. Arkamızdaki masada genç bir çift yüksek sesle Fransızca konuşuyordu. Fakat artık
Fransızca’nın manası başka idi.
(...) 1919, 1920, 1921, 1922, 1923 ve 1960!.. Değişen
yalnız yabancı dillerin, yabancıların manası değildi, artık her şey değişmişti: mutfaklar
değişmiş, gardroplar değişmiş, edebiyat, mimari, takvim ve ölçüler değişmiş, insan
değişmişti. Fakat bu koca dünyanın değişmesi, bir milletin ölüm geçidindeki dört yıl
süren eşsiz macerasından sonra olacaktı. Bense işte bu macerayı anlatmak
istiyordum...”
(Buğra, 1963: 5-6).

Önsözde kültürel milliyetçi iklimin sembol isimleri ve romanı cumhuriyet dönemi
düşünceleri içinde konumlandıran temel argümanlar birer birer sıralanarak okurun eseri
zihnindeki makro tematik şemanın neresine yerleştireceğini kavraması beklenir. “
Bayrak”,
“bu millet”, “altı asırlık gelenek” gibi kültürel milletçi tavrın anahtar kelimelerinin önsözde
sıralanmasıyla okura bir kavramsal harita sunulmaktadır.

Tematik analizde üst ve alt başlıklara, haber girişi ve spotlara, özel bir önem
verilmesinin nedeni, bunların haberi özetleme ve onun anlamsal bütünlüğünü kurmak görevi
yapmasıdır. Zira konu, haberlerde en belirgin biçimiyle haber başlığı ve başlangıç

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011    |

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi    ^


ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası

Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN '-

http://www.akademikbakis.org

paragrafında yer alır. Buradaki genelde özele sıralanış, öne çıkarılanlar ile ayrıntı kabul
edilenler arasında bir hiyerarşi gözetildiğini gösterir.

Romanda da haber metninde olduğu gibi bir isim/başlık ve her birinde vakanın bir
kesitinin anlatıldığı özel başlıklara sahip bölümler bulunabilir.
Küçük Ağa’nın (1963) kendi
içinde özel alt başlıklara sahip üç ana bölümünün başında “Bir Bayram Gecesi” başlığını
taşıyan bir bölüm bulunur. Bu bölümde (s. 7-16) Küçük Ağa, bir trenin kompartımanında
kurtuluş savaşından sonraki kırk yılı hatırlar.2

Tematik incelemede ana fikre önce her bir paragraf birer cümlelik yargılara, ardından da
o cümlelerin oluşturacağı paragrafları birer cümleye indirgeyerek ulaşılır. Böylece metnin
iletisine (ve dolaysıyla niyetine) ulaşılmak istenmektedir. Haber metinleri için geçerli
olabilecek bu yöntemin, hacimli bir tür olduğu için ve her paragrafı bir düşünce
bildirmeyebileceği için romana tatbiki güçtür. İncelenen romandan seçilmiş “Bir Bayram
Gecesi” adlı giriş bölümünde benzeri bir indirgeme uygulandığında şöyle bir yargıya ulaşılır:
Cumhuriyetin kırkıncı yılında “büyük savaş”ın coşkusu çoktan sönmüş, zaferin gerçek
mimarları geçim sıkıntısı içinde maziyi hasretle yâd ederken; kendini modern modalara
kaptırmış elitler milli, manevi, dini ideallerden uzaklaşmıştır. Öyle ki bu ileti, ilk bölümünün
tüm olay örgüsünü özetleyici yapısı yüzünden bütün metne de şamil edilebilir.

Tematik inceleme metnin türü de, -her bir türün makro yapıları ve dolayısıyla bir temayı
ele alışı farklı olduğu için- önemsenir. Öyle ki alt türler de dahi tema farklı şekillerde ele
alınabilir. Magazin haberi ile savaş haberinin bir olaya yaklaşımındaki farklılık; tarihi roman
ile töre romanının bir temayı ele alışında da geçerlidir. Tarihi romanlar,
Küçük Ağa’da olduğu
gibi okura kurgusallığı unutturmaya ve adeta belgesel bir iddia ile gerçeklik algısı
oluşturmaya çalışırlar. Bu yolda zaman, mekân, olay ve kişiler bakımından gerçekliğe,
kurgunun imkânları nispetinde sadık kalınmaya çalışılır.

1.2. Şematik Analiz: Haber metinleri, hiyerarşik bir şekilde sıralanan ana başlık, üst
başlık, ana olaylar, bağlam, tarih, sözlü tepki ve yorumlar şeklindeki haber şemaları ile okur
tarafından bilişsel (cognitive) bir düzeleme oturtulur (Ülkü; 2004; 372). Bu süreçte
başlık/isim, esere ilk ilgiyi çekme görevini üstlenmesinden dolayı önemlidir. Kısa, özlü,
metinle örtüşen, bir başlık, her edebi türün bir gereği iken; fonetik ve çarpıcı bir başlık arayışı
haber metinleri ve romanların paralellikleridir. Medreseli bir din adamının zamanın ve
olayların zorlaması ile “halife-yi ruy-i zemin”in safından milli mücadele safına geçerek bir
milis kuvvetinin “küçük ağa”sı haline gelmesi, bir kimlik değişiminin vurgulanması açısından
eserin adının seçiminde belirleyici olmuştur. Bu isim, aynı zamanda hem, “milli mücadele,
onun gibi tarih kitaplarında adı geçmeyen ‘küçük ağalar’ sayesinde kazanılmıştır” iletisini
içerir; hem de gayri nizami milli mücadele yıllarının ruhunu yansıtır. Öte yandan aynı titizlik
alt başlıklarda da bulunur: İlk bölüm başlığı olan “Bir Bayram Gecesi”, “b” sesleri ile
sağlanan aliterasyon ve “bayram” kelimesinin anlamsal derinliğine yapılan vurgu ile başarılı
bir adlandırmadır.

Başlık, spot ve giriş paragrafı, anlatı kalıbının kategorilerini en genel bilgilerle verir.
Bunlar, olay hakkındaki zaman mekân ve şahıs bilgilerini içerdikleri gibi daha tüm metni
okumadan okura olayın ele alınış biçimini de sezdirebilir. Öte yandan haber söylemi; en
önemlinin en üst bilgi olarak yer aldığı kategorik yapısı, (kurgusal olmayan) bilginin zaman-
mekân-kişi bağlamında açıklanması ve olayların neden, koşul gibi işlevsel bağlarla

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011    |

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi    ^


ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası

Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN '-

http://www.akademikbakis.org

(genelleme, özelleme, kıyaslama yapılarak) ortaya konulması gibi hususlar bakımından
kurgusal edebi türlerden farklılaşır. Ancak her ikisi de birer anlatı oldukları için şematik yapı
itibariyle benzeşirler. Romanın adında, -varsa- bölüm başlıklarında veya giriş paragraflarında
kimi zaman anlatının ekseni çizilir ve okur nerede ne zaman neyin olduğunu ve bu olayın
nasıl bir tutumla ele alınacağını kavrar. Keza küçük Ağa’nın “Bir Bayram Gecesi” adlı giriş
bölümünde, tüm olay örgüsü ana hatları ile belirirken; 2 sayfalık önsözde de bu olayların nasıl
bir ideolojik tavırla anlatılacağı sezdirilmiştir. Bu durumu, “çerçeveleme” kavramı ile
açıklamak mümkündür: Haber anlatısının gerçekliğe nasıl yaklaştığı ve onda neyi çerçeve
içine aldığını işaret eden bu kavram (van Dijk, 1998: 43); tarihi romanlarda yazarın uzun
tarihsel olaylar dizisinde kendi ideolojik eğilime göre ve neyi okura gösterdiği ve neleri göz
ardı ettiği ile açıklanır.

Haberin sonunda çoğu zaman son bir toparlayıcı yoruma yer verilir. Kimi zaman habere
konu olan taraflardan biri, kimi zaman da bizzat muhabir tarafından yapılan bu yorum
bölümü, çoğu zaman metni ortay koyan niyetin en bariz haliyle belli olduğu yerdir. Buğra’nın
romanında ise nihai yorum son paragrafta iç konuşma tekniği ile Küçük Ağa’ya yaptırılır:
“Bir millet mezarının kıyısında boğuşuyor, yeniden hayata katılmak için dişini tırnağına
katıyordu. Bu trajik savaşta yenilişin hesabını yapmak kolaydı. Fakat zor olan, küçük Ağa’yı
terleten, diken ütünde gibi tedirgin eden zaferdi, zaferden sonrasıydı. Zira, o inanıyordu ki,
başlangıç bu günler değildi, başlangıç zafer denilen şey olacaktı. Başlangıç, yani Türkiye’nin
hayatı ile ilgili asıl savaşın başlangıcı
.” (Buğra, 1963: 373).

1. Durum: İncelemenin durum bölümünde olay örgüsü; düz (linear), paralel, zincirli
anlatısal yapıların hangisine uyduğu incelenir ve bunun yazarın niyeti ve söylemle ilişkisi
kurulmaya çalışılır. Yazar, inandırıcılığı sağlamak için gerçekliği nasıl kurgulamıştır? Hangi
zaman dilimlerini atlamış, hangisini anlatmıştır? Anlatıcı olarak kimi seçmiş ya da öyküsünü
kimin bakış açısından anlatmıştır? Bu seçimlerin sebepleri neler olabilir? Kurguda olayların
belli bir önem sırasına göre dizilmesi belli yerlerin öne çıkarılması veya görmezden gelinmesi
hangi sebeplere mebnidir? Söz konusu sorular, romanın eleştirel analizine uyarlandığında ele
alınan gerçek olayın ne oranda kurgusallaştığı ve olayın fonundaki tarihselliğin kurguya nasıl
yansıdığı hususları öne çıkar.

Cumhuriyet ideolojileri Kurtuluş Savaşı’nı kendi düşüncesine göre inşa ederken;
olaylara kendi eksenindeki asli karakterler ekseninden bakar. Kanonik edebiyatın ve
toplumcuların bu savaşta padişah yanlılarını ve din adamlarını ötekileştirme siyasetine karşı,
kültürel milliyetçi bir “berikileştirme” çabası olarak okunabilecek olan
Küçük Ağa,
“Osmanlı’yı, Osmanlı’ya bağlılığı kesin olarak kötü, hatalı ve bozuk görmek
’ gibi çok
sonraları ortaya çıkmış bir “
sapıklığ”ı yerer. Asli kişi olarak bir İstanbullu aydını değil; bir
medrese hocasını ve kolunu cephede bırakmış bir köylüyü seçen roman, tarihi yeniden inşa
ederek 1960’ların ideolojik ikliminin iktidar ilişkileri içinde anlamlı karşı duruş sergiler.
Zaferin asıl mimarları, sonradan hakları ketmedilen ve gözden düşen kültürel milliyetçi ve
dindar aydınlardır:
“Hüseyin Avni.., Mehmet Akif.. Hasan Basri.. ve rahmet dileklerimizi bize
birer namus borcu olarak bırakan düzinelerce insan! Onlar olmasaydı Kurtuluş savaşı
olmayacaktı. Ve onları bilmemek Kurtuluş Savaşı ’na lâyık olamamaktır
.” (Buğra, 2002: 315).

Durumsal incelmede ele alınan hususlardan biri de eser-yazar ilişkisidir. Muhabirin olay
örgüsünü, gerçeğe değil; kendi konumuna göre inşa etmesi gibi (Gee, 2008:4) romancı da ait
olduğu sosyokültürel söylem grubunun gereklerinden kurtulamaz. Her ne kadar konumunu
belirtmekte dikkatli davransa da iyi bir okur, metnin ipuçlarını değerlendirerek, onun bilinen
söylem gruplarından hangisine ait olduğunu sezecektir. Buğra’nın ideolojik tavır da

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011    |

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi    ^


ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası

Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN '-

http://www.akademikbakis.org

karakterlerinin diyaloglarında, iç monologlarında ulaştıkları düşüncelerde saklıdır. Ona göre
ülkenin geri kalmışlığını giderecek kadrolar, hızlı adımlar atmak isterlerken yaptıkları
uygulamalarla zaman zaman millet düşmanlığı derecesine varmışlardır. Zaferden kırk yıl
sonra artık o
“eski zafer günlerinin marşlarının çalınma”ması; zaferi getiren maneviyatın ve
geleneğin gerilik sayılması toplumda
“suskun insanların” ortaya çıkmasına da sebep olmuştur
(Buğra 1963: 11). Savaş günlerinde herkesin korktuğu başına gelmiş, zaferden sonra bir grup
“inkılâp zimamdar”ı, Gazi’nin bir şey yapmadan duramayan ve büyük şeyler yapmak isteyen
mizacını birtakım kötü kasıt ve hesaplarla yanıltmışlardır.

Öte yandan romanın siyasal konumlanması olumlanan ve olumsuzlanan tarihsel
figürlerden de anlaşılır. Resmi tarihin hain ilan ettiği Çerkes Ethem olumlanırken; İsmet
Paşa’nın olumsuz bir kişilik olarak çizilmesi bu durumu örnekler.

Durum bölümünde ayrıca söylem, yerel ve küresel tutarlılık bakımından ele alınır.
Söylemin yerel ve genel bağlamını meydana getiren parçalar: söylemin geçtiği yer ve zaman,
taraflar ve bu tarafların iletişimleri ve sosyal roller, konuyla ilişkili sosyal bilgiler, normlar ve
değerler, kurumsal ve örgütsel yapılar olarak sıralanabilir. Dolayısıyla
Küçük Ağa’nın ortaya
çıkışında 1960’lı yılların sağ-sol politik gerginliklerinin tesiri göz ardı edilemez. Buğra,
“bazı
yabancı ideolojilere âlet olmama
” ve “yeniliği ararken köksüzleşmemeye bilhassa gayret
et”me (Hisar, 1951:6) olarak manifestosunu ortaya koyan “milliyetçi muhafazakâr çizgi”li
(Uçar, 2007: 45)
Hisar dergisinin bir yazarı olarak modern ile geleneğin ve dinin arasındaki
girift çatışmaları yansıtırken bir taraftır.

2. Yorum: Bu bölümde gazeteciler, göstericiler, azınlıklar gibi “alt yapılar”la; gazete,
hükümet, mahkeme gibi “üst yapılar”ın arasındaki ilişkiler ele alınır (Sözen, 1999: 124,132).
Konu hakkında tarafların görüşlerine eşit olarak yer verilip, nihai kararın okura bırakılıp
bırakılmadığı önemsenir. Yazarın söylemini güçlendirebilmek için, kendi savına yakın
olanlara fazla yer verip diğerlerini görmezden gelmesi veya birtakım stratejilerle
ötekileştirmesi teşhir edilir. İncelenen romanda Cumhuriyetin batıcı kadroları ve onların
destekçilerine yönelik çeşitli olumsuz tanımlamalar metin boyunca ifade bulur. Diğer bir
deyişle, romanın şematik üst yapı organizasyonu, ait olduğu ideoloji grubunun duruşu ile
tutarlıdır. “
‘Çolak be’, demişti; ‘sulh olsun gelip şu Aband’a çadır kuralım.’ / Şimdi
Aband’da çadır kurmaya lüzum olmadığını, bir otel bulunduğunu biliyordu kalan şarabını
içerken
” cümleleri semantik ve ideolojik tutarlılığı örnekler. (Buğra, 1963: 15). Keza, artık
Aband’da Kurtuluş Savaşı’nın zafer ve gaza ruhu ile coşmuş psikolojinin hür neşesinin
temsilcisi olan “çadır”lar değil; bir sevimsiz “otel”ler yükselmektedir. Hayal kıran bugünün
sevimsiz bir temsili olarak metinde önemli bir rol ifa eden otel metaforu, içlerinde kalan eli
tüfekli milislerle değil de alafranga mondenlerle de olumsuz anlamlar kazanır.

Kısacası birbirini takip eden cümlelerin veya cümle altı dil birimlerinin uyumu; özelde
yazarın genelde ise ait olduğu söylem grubunun ideolojisi ile ilişkilendirilir.

2. MİKRO YAPILAR

2.1. Cümle Yapıları

Pragmatik bir yöntem olan ESÇ, metni katı kurallar ya da ilkeler üzerinden değil;
işlevsel dil tercihleri üzerinden çözümler. Söylem içinde bireylerin neleri ihlal ettikleri,
görmezden geldikleri veya neyi öne çıkardıkları analisti hedefe götüren işaretlerdir. Yazarın
onu neden öyle söylediği ile cinsiyeti, yaşı, eğitimi, statüsü, sınıfı, etnik veya ideolojik
aidiyeti arasında ilişki kurulur.

Özellikle cümleye yönelik yapısal incelemelerde, cümlenin basit ya da karmaşık, kısa ya
da uzun, aktif ya da pasif oluşu, sözün niyeti ve sosyal bağlamı ile ilişkilendirilir. Pasif
cümleler, olumsuz bir eylemde yazarın özneyi gizlemek isteyişini gösterebilir. “Öteki”nin
özne olduğu durumlarda onun hakkında olumsuz kanaat oluşturmak için bilinçli bir şekilde
aktif çatı tercih edilirken; olumlu bir eylemde aktif yapı özneyi vurgulamak amacı taşıyabilir:
Küçük Ağa dört gündür Ankara ’daydı. Fakat şöyle bir oturup da konuşamamışlardı. Çolak
hasretti onun sohbetine. Nasıl tarlı konuşurdu, her şeyin görülmemiş, gizli kalmış bir yönünü
nasıl da bulur çıkartırdı
?..” (Buğra, 1963: 9).



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2Cll
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Medya söyleminde pek çok sentaktik strateji kullanılır. İdeolojik çıkarlara ters düşen
yargıların rivayet kipi, üçüncü kişi ağzı ve edilgen çatı ile kurulması; lehteki durumların aktif
birinci kişi ile anlatılması gibi yapılar sıklıkla uygulanır. İncelenen romanda Küçük Ağa’nın
zihninden geçenlerin üçüncü tekil şahısla anlatılması, karakterin zamanla kendine
yabancılaşmasını sezdiren bir stratejidir:
“İstanbullu Hoca içecekti ha?.. Tövbe, tövbe. Fakat
içmişti işte ve çoktandır içen bir adam olmuştu: Tenekelerdeki rakılar, testilerdeki şaraplar ve
binlikler...”
(Buğra, 1964: 14).

Cümlede kip kullanımı (modality) da belli söylemsel stratejilerle ilişkili olabilir.
Örneğin kipler, sözü söyleyenin/konuşucunun eyleme ilişkin konumunu, tutumunu,
onayladığını veya onaylamadığını ele verebilir (Simpson, 2005: 43-45). Bir metinde
kipleşmenin artmaya başlaması sübjektifliğin artması anlamına gelebilir. Keza konuşma dili
ögelerinin ve eylemlerin artışı da kişisel etkileşimin artışı anlamına gelebilir (Fowler, 1991:
65):
“-Hamsiler de hamsi yani... alsana./ -Alırım Çolak. Sen yemene bak. Hayır konuşacağı
yoktu. İçtiler, yediler, tek tük konuştular ve iki de bir saatlerine baktılar. Sonun da: -haydi
bakalım Çolak, dedi kalktılar
” (Buğra, 1963: 10).

ESÇ’de cümleler ve cümle altı düzeydeki açıklamalar, bilinen mesajlarının yanında
birtakım yan önermeler (imalar) da içerebilir. Zira anlam, “Neden bunu söyledi; aslında
kastettiği şey neydi?” sorusunun ardında yatar:
“Küçük Ağa: -Bu marşların hepsi de yeni
şeyler, dedi
” cümlesi, Cumhuriyetin 40. yılında batıcı ve köksüz bir geleceğe ulaşıldığının
imasını taşır. Nitekim bu cümleyi takip eden
“Evet savaş boyunca ve zafer günlerinde
dinledikleri marşlar artık çalınmıyor, söylenmiyordu
” cümlesi de bu yargıyı destekler
(Buğra, 1963:11). Cümlede benzeri bir başka ima edici yapı da ön varsayımlardır
(presupposition). Yukarıdaki cümlenin bir “Şimdi artık başka modalar, başka fikirler hâkim”
anlamı içermesi, bir ön-varsayım örneğidir.

Cümle semantiği düzeyinde başvurulan stratejilerden biri de bağlı veya sıralı cümlelerde
ikinci cümlecikte verilen yargının sanki birincinin tabii sonucuymuş gibi sunulmasıdır: “
‘İnkılâp zimamdarları ’ arasında kalan; yokluk çeken pek az insandan ikisi de işte kendileri
idi.”(Buğra, 1963: 12) cümlesinde yokluk çekmek, “inkılâp zimamdarları” arasında kalmanın
doğal sonucuymuş gibi sunulmuştur. Böylelikle alt seviyedeki yan cümleciğin bağlandığı
temel cümle, daima baskın olan yargıyı taşıdığı için fark ettirilmeden vurgulanmış olur.

Ögelerin dizilişi veya kişilerin özne veya nesne oluşu bile, belli bir amaca yöneliktir.
Aktörleri yargının öznesi, hedefleri ise nesnesi yapan cümlelerde, yapan konumunda bulunan
kişiye gizli bir olumlama söz konusu iken; nesne konumundakine bir edilgenlik ve
eşyalaştırma izafe edilmek isteniyor olabilir. Romanın Önsöz’ündeki
“Hayatı bu gelenek
düzenlerdi
.” ifadesinde geleneğe yapılan vurgu ile onun köklü gücünün alt çizilmiş olur
(Buğra, 1963: 6).

Buğranın cümlelerinin söylemsel yapısı ile ilgili öne çıkan bir başka tercih de onun
diline şiirsel bir eda katan tekrarlı yapılarla dolu cümleleridir:
“Ve kadınlar. Kadınlar,
kadınlar, kadınlar, evet kadınlar!... Peki ya aşk?..”
(Buğra, 1963: 14).

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011    |

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi    ^


ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası

Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN '-

http://www.akademikbakis.org

2.2.    Sözcük Seçimleri

ESÇ yönteminde bir metnin sözcük haritasına bakılırken eş anlamlılar veya yaklaşık
anlamlılar arasından özellikle seçilen kelimeler sınıflandırılarak neden özellikle o kelimelerin
tercih edildiği anlaşılmaya çalışılır. Zira sanılanın aksine sözcükler, masum bir tercihi değil;
bir dünyanın bir kültür ikliminin temsilcileri olarak yazarın olumlayıcı veya olumsuzlayıcı
niyetini imlerler. Öte yandan araştırmacı sadece kelimelerin sözlüklerde yer alan anlamları ile
değil; kullanımdaki bağlamı içinde kazandığı çağrışımsal anlam etkileşimleriyle de
ilgilenmelidir. Romanda büyük savaşın ateş dolu yılları içinde Küçük Ağa’nın yavaş yavaş bir
savaş ve cesaret adamı oluşu bu anlamda başarılı bağdaşıklıklarla sağlanır: “...
çılgın kaçışlar
ve nihayet kartal kovalayışları! Evet Kutuluş Savaşı ’nın Küçük Ağa’sı doğuyor, gelişiyordu
.”
cümlesinde ki kartal ve kovalayış kelimesinin bir arada kullanılışından metaforik çağrışımlar
yaratılması ve bunun oluşturulmak istenen anlama katkısı başarı ile sağlanır.

Öte yandan “biz” ve “onlar” gibi kelimeler, sadece birer zamir değil; birbirlerini farklı
tanımak ve tanıtmak isteyen iki temel karşıtlık grubunun temsilleri olarak değer bulur. Öyle ki
bu karşıtlığın doğası, metnin yazıldığı dönemdeki güç ilişkilerinde yatmaktadır. Bu da
kutuplaşmış grupların görüşlerini vurgulayan sözcük seçimi ve sözdizimsel yapının
incelenmesini gerektirmektedir (Ülkü; 2004; 376). Romanın Önsöz’ünde
“Fakat hayır; ben
bir destan yazmak niyetinde değildim
.” diyen yazar kendi benini ortaya koyar. Ardından kendi
“ben”i ile
“Bu millet her zaman olduğu gibi, o devirde de vatan sevgisini, devlet şuurunu dini
ile iç içe tutardı
” sözleri ile tanımladığı “bu millet”in macerasını birleştirir. Zira “ben”, bu
milletin macerasını anlatmaya niyetlidir. Takiben
“Ancak bu gelenekle var olabileceğine
inana bu millet.”
gibi ifadelerle “millet” vurgusu yinelenmeye devam edilir (Buğra, 1963:
5-6).

Kelimeler arası bölgesel, kökensel veya kültürel uyum ise bir başka dikkat alanıdır.
Önsöz’de ulus yerine “millet” diyen bir yazar, tavrını “gelenek”ten yana koyacak;
Öztürkçeciliğin yeni kelimelerine meyil etmeden erdem yerine “fazilet”i, yüzyıl yerine “asır”ı
tercih edecektir. Kaldı ki dilde özleşmeyi bir ihanet olarak gören (Buğra, 1995: 157-159.);
Arapçadan dilimize girmiş ama Türkçede kendine yüzyıllarca semantik ve fonetik bir alan
açmış kelimelerle birlikte kendi hafızamızı kaybedeceğimizi düşünür (Buğra 2002: 94)
“Kelimelerle çok şey yapılmıştır. Kelimelerle dünyamız değiştirilebilir, allak bullak edilebilir.
Kelimelerle aklar kara, karalar ak olabilir. Boşuna mıdır Türkçe ile -olumlu veya olumsuz-
bu kadar uğraşılması
?” (Buğra; 1995: 182).

2.3.    Retorik ve İkna Stratejileri

Aristo’dan beri retorik, insanları ikna etmek için dilin ustaca kullanımı sanatı olarak
tanımlanır (Berger, 2000: 53-54). Başka tanımlara göre de retorik, “niyet”in iletileşmesini
“kim, kime neyi, hangi kanalla, hangi etkiyle söylüyor ve amacı ne?” gibi sorularla anlama
sanatıdır (Berger 2000; Punch 2005). Van Dijk’in yönteminde mikro yapı analizinin önemli
ögelerinden olan retorik, haberin inandırıcılığında “strateji” ile birlikte anahtar kavramdır.

Olaylar ve durumlar, dille örgütlenen ve dile maharetle hakim olunmakla
gerçekleşebilen bir söylemle stratejik bir sürece dönüşür. “Biz ve onlar” gibi bireysel ya da
toplumsal kimlik oluşturma stratejiler, aslında bir “ötekilik” kavramının üzerine oturur. Milli
kimlik oluşturma süreçlerinin ötekileştirici ortamları, toplumsal katmanlaşma ile oluşan
sınıfsal hiyerarşi gerginliği veya ideolojik kutuplaşma gibi çatışmalı durumlarda toplumsal
yapı ve toplumsal birey, başarılı söylemsel stratejilerle inşa edilir. Bu noktada dili en uygun
biçimde kullanan araçlardan biri “medya organları” ise diğeri de edebi metinlerdir.

Küçük Ağa’da iki farklı toplumsal zümre ötekileştirilir: Bunlar, Cumhuriyeti milletin
değerlerine rağmen kuran aydınlar ve azınlıklardır. “Ben”in kendini içinde tanımladığı “biz”
ise “6
asırlık bir yaşama geleneğine sahip” olan Türk milletidir (Buğra, 1963: 6). Romanda
İstanbullu hocadan Küçük Ağa’lığa giden “münevver” de; bir kolunu çölde bırakmış Anadolu
halk’ının temsilcisi Çolak Salih de bu “biz” tanımının içindedir.



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2Cll
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


Romanın daha ilk sayfalarında Küçük Ağa’nın Meclis’i tam karşıdan gören bir evin
penceresinden bakarken söylediklerinde ötekileştirme stratejileri işletilmeye devam edilir:
“Küçük Ağa geniş pencereye döndü. Karşıda yeni Meclis projektörlerle yıkanıyor, bu göz
alıcı ışık yağmurunun altında bayraklar bayraklar, bayraklar dalgalanıyordu. İçi çoktandır
unuttuğu bir heyecanla ürperdi. Fakat aynı anda: -Ne edepsiz herifler diye mırıldandı; şu
kepazeliğe bak Çolak!.. / Meclis ile cadde arasındaki geniş yolu ikiye ayıran değirmi
çimenlikteki Türk ve İran bayraklarının direkleri yan yatmışlardı
.” (Buğra, 1963. 7). Ötekiler,
Batılıların bayraklarını dalgalandırırken iki büyük doğu milletinin bayrağı yere yatmıştır.
Böylece metnin zımni iletisiyle Küçük Ağa’nın bu manzaraya tepkisi haklılaştırılmış
olacaktır.

Kanonik cumhuriyet romanının yapmadığını yaparak, bir muhafazakâr aydın ütopyasını
gerçekleştirmiş olan roman; dindar aydınla Anadolu köylüsünü bir birine yoldaş etmiştir.
Kaldı ki romanın örtük iletisine göre asıl kurtuluş bu iki gücün ele ele vermesindedir. Nitekim
romanda Salih’in kendini pozitivist Kuvvacılara değil, İstanbullu hocaya yakın hissetmesi,
Anadolu’nun geleceğine dair bir temenni olarak kültürel milliyetçi/muhafazakâr aydının
adesesini verir. Nitekim Önsöz’de bu bakış şu sözlerle ifadesini bulur
“Bu millet her zaman
olduğu gibi o devirde de vatan sevgisini, devlet şuurunu dini ile iç içe duyardı. Her savaş bir
cihad olagelmişti. Vatan, millet sembolleri din sembolü ile birleşiyordu: Bir tek bayrakta üç
kutsallık. Bu milletin kaderi, bu milletin tâ kendisi yüzyıllar boyunca işte bu bayraktı
” (Buğra.
1963: 6).

Buğra, dindarlığı tutuculuk değil, kültürün belkemiği olarak görür: “Bu millet her zaman
olduğu gibi o devirde de vatan sevgisini, devlet şuurunu dini ile iç içe duyardı. Her savaş bir
cihad olagelmişti. Vatan, millet sembolleri din sembolü ile birleşiyordu: Bir tek bayrakta üç
kutsallık. Bu milletin kaderi, bu milletin tâ kendisi yüzyıllar boyunca işte bu bayraktı
” (Buğra,
1963: 6). Dolayısıyla eserde “hoca”, “medrese” gibi oldukça geniş bir dini nitelikli kelime
kadrosu yer alacaktır.

Yazara göre pozitivist aydınların dine ve tarihe olumsuz bakışına en büyük karşılık
ahlâkı, zarafeti ve temizliği ile olumlu bir Müslüman kimliği çizmek olacaktır. Kaldı ki
Anadolu Türklüğünün içinden islamla ilgili pratikleri çekip aldığınızda geriye pek bir şey
kalmaz (Buğra, 1994: 8). Bu sebeple milliyet ve din, birbirinin içine geçmiş ve karışıp
kaynaşmıştır.

Edebi metinler, medya metinleri kadar sert ve değişken olamadıkları için toplumu
değiştirmek ve dönüştürmek iddiaları da onlar kadar güçlü değildir. Ancak bir edebi metin de,
tıpkı hâkim sosyo-politik yapılara uygun olarak geliştirdikleri “moda” ve “demode”
göstergelerle sürekli toplumu biçimlendiren medya metinleri gibi (Shoemaker ve Reese,
2002: 127) birtakım kimlikleri, söylem yoluyla onaylarken bazılarını da ötekileştirir.
Ötekileştirmede en sık başvurulan yöntemlerden biri de olumsuzlanan kişileri karakter
düzeyinden stereotip düzeyine çekmektir. Zira stereotipler,
“temsil edilen gruplar hakkında
ön yargılar da üretir. Çünkü bu temsil biçimi, onu yalnızca bir bölümüyle, bazı özelliklerini
olduğundan daha abartılı olarak sunmak biçiminde gerçekleşir
” (Akca, 2009: 101). Romanda
“öteki” kalıbı içinde yer alan geniş bir şahıs kadrosunun derinliksiz bir kişileştirme ile ancak
romancının onlara çzidiği sosyal tanım içinde yer almaları da başka bir olumsuzlama stratejisi
olarak anlamlıdır.



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


ESÇ yöntemine göre bir haber metninde retorik; alıntılar, fotoğraflar, grafikler, sayısal
veriler gibi bir ikna süreci olarak kullanılır (Ertan Keskin; 2004; 392-393). “Strateji” ise,
örtük yapıdaki niyetleri gerçekleştirmek için bilinçli ya da bilinçsiz olarak uygulanan süreçleri
ifade eder. Van Dijk, üç önemli ikna stratejisi olduğunu söyler:

1.    Olayın açıkça tanımlanması: Rakamların ve istatistiklerin oluşturulmak istenen
etkiye hizmet edecek şekilde kullanımı, kanıt kullanma, zamansal ve mekânsal bilginin
kullanımı, açıkça tanımlamada inandırıcılık sağlamaya hizmet eder. Mekânın vurgulanması
da olayın aktörlerinin kimliğinin inşa edilmesi bakımından önemlidir.
Küçük Ağa romanında
kurtuluş savaşının gerçek mekânlarının kullanılması olayın aktörlerinin gerçekliğini ve
kimliğini inşa etmeye yönelik bir görev yapar.
“Ketenlik Yaylası ’nın dimdik inen yamacında
idiler.'’”
(Buğra, 1963:9) örneği, vakanın haritada karşılığı bulunan mekânlara oturtulması ve
bir inandırıcılık stratejisi olarak yorumlanabilir:

Medya metinlerinde “tanımlama” da olumsuzlananın aleyhine (veya tam tersine) işleyen
bir strateji olabilir. Romanda
“inkılâp zimamdarları” gibi tanımlamalar benzeri bir
olumsuzlayıcılığı içerir. Kaynaklardan ve tanıklardan yapılan alıntılar ve uzman görüşünden
yararlanma şeklindeki inandırma stratejileri, bir tarihi roman olarak
Küçük Ağa’da da bulunur.
Keza olaya dair arka plan bilgisi verilmesi de olumsuzlananların haksızlığına dair bir kanaat
oluşturma çabası olarak değerlendirilirken; karşıt argümanlar için arka plan bilgisi
verilmemesi onu gerekçesizleştirme niyeti taşır. Meclis’in bahçesinde yan yatmış Türk ve İran
bayrakları veya Aband’da otellerin yükselmesi örnekleri böylesi fon sekanslardır. Ayrıca
muhabirin kendi görüşüne yakın olanları bir kanıt ve çoğunluğun görüşü gibi sunup;
başkalarının kanıtlarını söylenti veya spekülasyon olarak aktarması, aynı stratejinin
izdüşümleridir. Yazarın Önsöz’de modernleştirmeci yenilikleri, “...6
asırlık gelenekle büyük
bir çelişme, hatta mağlubiyet ve istiladan daha koyu bir trajedi
” olarak nitelemesi ve “bu
roman işte bunu iddia etmekte ve bu trajediyi anlatmaya çalışmaktadır
.” cümleleri de benzeri
bir strateji gözetir.

2.    Metin içi olaylarda güçlü sebep-sonuç ilgileri kurma: Anlatının güçlü bir şekilde
yapılandırılması ve örnek olayların başarıyla kullanılması, argümanı kuvvetlendirmek veya
daha anlaşılır kılmak için kullanılan bir stratejidir. “Paralel yapılar stratejisi” ise medya
metinlerinde bir olguyu haklılığının herkesçe kabul edildiği başka olgularla ilişkilendirilmek
şeklinde gerçekleşir. Önsöz’de Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlının tarafında olanların
suçlandırılamayacakları söylenirken
“..menekşe mor olduğu için ne kadar suçlu ise, bu
insanlar da yanılmaları için o kadar suçlu idiler
” ifadeleri ile benzeri bir haklılaştırmaya
gidilir (Buğra, 1963: 6). Benzetme veya mecaz ilgileri ile bir duyguyu, çağrışımı veya soyut
bir olguyu açıklamaya çalışırken bu şekilde bilinen görüntü ve nesnelerin dolayımından da
yararlanılabilir. Örnekteki metaforlar; aynı zamanda parçanın bütünü, bütünün parçayı temsil
etmesi şeklindeki mitonomilerdir.

Duygusal anlarda anlatımı yavaşlatarak okuru odaklama; savaş sahnelerinde hızlı, akıcı
ve dinamik bir akışla güç, kuvvet ve şiddete vurgu yapma örneklerinde olduğu gibi metnin
anlatı ritminin hızı da örtük bir ikna stratejisi olabilir. “Bir Bayram Gecesi” adlı bölümde
akşam trenine bir saat olduğunu öğrenen Küçük Ağa ve Çolak Salih’in bir lokantada içki
içmeye başlamalarında da anlatım yavaşlar. Burada “geriş dönüş” ve “bilinç akımı” teknikleri
ile yaşadığı döneme uyamayan iki eski “kalpaklı”nın zihinlerinde geçmişin hatıraları ile halin
tereddütlerinin çarpışması nakledilmektedir. Bu bölüm aynı zamanda metnin ideolojisinin de
söylem düzeyine çıktığı önemli bir bölüm olarak da işlevseldir.



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2Cll
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


3. Metnin duygusal bir biçimde ifade edilmesi: Bu noktada olayların epik, lirik veya
santimantal duygularla ifade edilmesinde etkili ve çarpıcı bir söyleyiş amaçlanır.
“Ve aynı kırk
yılın içinde Türkiye ’de bu ormanın hayatını yaşamamış mı idi? Kurtlarıyla, kuşlarıyla,
ağaçlarıyla ve hepsinin birbiriyle, hepsinin mevsimlere, zamana karşı giriştikleri
mücadeleleri ile bu ormanlar da Türkiye’ye benzemez mi idi
?” (Buğra, 1963: 16). Medyada
“biz”, “hepimiz” gibi yapılar bir yığın mantığı ile kitleleri etkilemek için kullanılırken;
incelenen romanda da Türk halkı bir ormana benzetilerek benzeri bir amaçla bir topyekûnluk
duygusu yaratılmaya çalışılmıştır. İnsanlar veya olgular sembollerle ifade edilerek, hem kolay
algılanmaları hem de okurla duygusal paydaşlık kurulması sağlanmış olur. Özellikle epik
anlatım tutumlarında kitleleri sembol değerlerle ifade etmek edebi eserlerin sıkça başvurduğu
bir strateji olarak öne çıkar.

İroni de edebi dilde tıpkı medya metinlerinde olduğu gibi bir neşe oluşturma veya bir
olumsuzlama ve değersizleştirme yolu olarak kullanılır. Bazen de acı bir ironi ile yaşamın
trajik tezadına dikkat çekilebilir:
“İstanbullu Hoca içecekti ha?.. Tövbe, tövbe. Fakat içmişti
işte ve çoktandır içen bir adam olmuştu: Tenekelerdeki rakılar, testilerdeki şaraplar ve
binlikler
...” (Buğra, 1964: 14). Özel isimlerin ve unvanların kullanımında saygın ifadelerin
seçilmesi de İstanbullu Hoca veya Küçük Ağa örneklerinde olduğu gibi olumlanan özneyi
yüceltme stratejisi olara işe yarar.

Epik tutumun bir başka yöntemi aralarında ses uyumu olan kelime ve ifadelerle müzikal
bir etki yaratılmaya çalışılmasıdır.
“Küçükağa zaferle ölümün ikiz olduğunu o gün anlamış,
fakat nefes alırken ciğerlerine hava ile birlikte ölüm dolduğu halde Aband’ın şahane
güzelliğini fark etmişti
’ (Buğra, 1963: 15) gibi ifadeler akılda kalıcılıkları itibariyle sloganik
bir değer de taşırlar.

SONUÇ

Kurgusal edebi bir metne ESÇ yöntemi uygulanıp ve bulgular, bu yöntem dâhilinde
yorumlandığında anlatı söyleminin yapısı açısından şu sonuçlara ulaşılmıştır:

Kurgusal anlatıcı önce anlatının arka planını kurmakta, ardından karmaşık olay dizisini
anlatmaya geçmektedir. Eser bir haber metni olmamasına rağmen söylem dilbilgisel özellikler
açısından onunla benzerlikler sergilemektedir. Yazar, romanda farklı anlatıcı ve bakış açıları
kullanarak bir kip ve şahıs eki zenginliği içinde hareket eder. Ancak bu durum haber
metinlerinin aksine öznel bir bakış açısına neden olur. Yazar, dilsel kodlarla gerçekliği
organize etmiş, düzenlemiş ve yeniden inşa etmiştir. Bu kodlama sürecinde belli bir anlamı
öne çıkarırken bazılarını da görmezden gelmiş ve okurun metni anlama biçimi ve dikkati belli
bir yöne doğru yönlendirilmiştir. Metinde anlatıcıların olaylara bakış açılarını yani
ideolojilerini yansıtan yapılar, “biz” ve “onlar” karşıtlığı ve taraf grupları stratejileri ile
oluşturulmuştur. Kurmaca kişilerin bakış açılarına yerleştirilen yorum/çıkarım tümceleri
eserin ideolojik üst yapısını belirginleştirmektedir. Dilin ideolojik işlevinin ve bu alanda
yapacaklarının farkında olan Buğra, romanındaki kurmaca kişilerin tavrını özelde din adamı
merkezinde
“büyük tereddüt psikolojisi” altında incelemiş ve kahramanı ile aktif olumlu bir
portre çizmiştir. Bu amaçla söylemsel stratejileri de başarı ile kullanmıştır.

Metnin ideolojik söyleminin sorgulandığı bu çalışmada, romanın çözümlenen
kısmındaki söylem dilbilgisel özelliklerinden hareketle olaylara, durumlara veya kişilere
ilişkin tutumlarda ideolojik bir arka planın yansıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum -
iletişimsel özellikleri gereği- bilgisel metin türlerinde bir olumsuzluğa yol açarken, edebi
anlatıların kurgusal dünyası için kabul edilemez bir nitelik değildir. Zira kültürel, siyasal,
ekonomik, sosyal ve kişisel gerçeklerin etkisindeki yazarlar tarafından üretilen söylemde,
belli bir bilgi ya da inanca sahip olduğunu varsayılan bir okur kitlesi, yazma sürecinde gözden
uzak tutulamayacak ve bu algı esere yansıyacaktır.



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2011
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


KAYNAKÇA

“Açıklamak Gerekirse”. Hisar 18 (1 Ekim 1951): 6-7.

AKCA, Emel Baştürk (2009). “İdeoloji-Dil-Söylem ve Anlam İlişkisi: Medyada Anlamın
Toplumsal İnşası”,
Medyada Gerçekliğin İnşası/Türk Medya Söylemine Eleştirel Bir Bakış,
(Editör: İsmet Parlak) Konya: Çizgi Kitabevi, ss. 77-106

ANDI, Fatih M. (2000). TarıkBugra. İstanbul: Şule Yayınları.

BAŞ, Türker; AKTURAN, U. (2008) Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin
Yayıncılık

BERGER, Arthur Asa. (2000). Media and Communication Research Methods. London:
Sage

BEYATLI, Yahya Kemâl. (1971). Edebiyata Dair. İstanbul: Fetih Cemiyeti yay.

BUĞRA, Tarık. (1963). Küçük Ağa. İstanbul: Yağmur Yayınları.

BUĞRA, Tarık. (1994). Sıfırdan Doruğa /Patron, İstanbul: Ötüken Yay.

BUĞRA, Tarık. (1995). Bu Çağın Adı, İstanbul: Ötüken Yay.

BUĞRA, Tarık. (1995). Politika Dışı, İstanbul: Ötüken Yay.

BUĞRA, Tarık. (2002) Düşman Kazanmak Sanatı, İstanbul: Ötüken Yay.

BÜYÜKKANTARCIOĞLU, Nalan (2000). “Eleştirel Söylem Çözümlemesi ve
Toplumruhbilim Bağlamında Bir Metin İncelemesi : İnci Aral’ın Gölgede Kırk Derece Adlı
Öyküsü”
Pamukkale Üniversitesi, I. Dil, Yazın ve Deyişbilim Sempozyumu Bildirileri, ss.176-
189.

COLLINGWOOD, Robin G., (1990). Tarih Tasarımı. (çev. Kurtuluş Dinçer) İstanbul:
Ara Yay.

ÇİĞDEM, Ahmet (2001).Taşra Epiği: “Türk” İdeolojileri ve İslamcılık, İstanbul: Birikim
Yay.

ÇELİKTAŞ, Tuba. (2009). Critical Discourse Stylistics in Practice: Selected Short
Stories of Sabahattin Ali.
Saarbrücken: Vdm Verlag Dr. Muller

EAGLETON, Terry. (1996). İdeoloji. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

EKŞİ, Davut. (2006) Cumhuriyet Dönemi Siyasi Kültüründe Üç Çizgi Üç Yazar: Y. Kadri
Karaosmanoğlu, Kemal Tahir, Tarık Buğra,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul

ERTAN KESKİN, Zerrin. (2004) “Türkiye’de Haber İncelemelerinde van Dijk Yöntemi”,
Dursun, Ç. (Der.),
Haber-Hakikat ve İktidar İlişkisi, Ankara: Elips Yayınları.

FOWLER, Roger. (1991). Language in the News: Discourse and Ideology in the Press.
London: Routledge

GEE, James Paul. (2008). Soscail Linguistic and Literacies: Ideology in Discourse.
London: Routledge.

HORKHEİMER, Max; ADORNO, Teodor W. (1996) Aydınlanmanın Diyalektiği, Felsefi
Fragmanlar,
İstanbul: Kabalcı Yayınevi

İNAL, Ayşe. (1996). Haberi Okumak. İstanbul: Temuçin yay.

KÖPRÜLÜ, M. Fuat., (1986), Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, Ötüken Yay.

PUNCH, Keith F. (2005). Sosyal Araştırmalara Giriş: Nicel Ve Nitel Yaklaşımlar. (Çev:
D.Bayrak, H.B.Arslan, Z. Akyüz ). Ankara: Siyasal Kitabevi. (Orijinal çalışma basım tarihi
1998)



AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı: 26 Eylül - Ekim 2Cll
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız - Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org


SHOEMAKER, Pamela; REESE, Stephen D. (2002) “İdeolojinin Medya İçeriği
Üzerindeki Etkisi”
Medya Kültür Siyaset, (Der: Süleyman İrvan), Ankara: Alp Yayınları.

SIMPSON, Paul. (1993). Language, Ideology and Point of View. London: Routledge.

SÖZEN, Edibe. (1999). Söylem. İstanbul: Paradigma Yayınları.

TONGA, Necati, (2005). “Çınaraltı Mecmuası Üzerine”, Türk Yurdu, Türkiye’de
Fikir Dergiciliği Özel Sayısı, C.25, S.213, ss.125-129

UÇAR, Aslı. (2007). 1950’ler Türkiye'sinde Edebiyat Dergiciliği: Poetikalar ve
Politikalar,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı
Bölümü. Ankara

UZUN, Leyla. (2003) “Orhon Yazıtları’nın Söylemsel Özelliklerine İlişkin Birkaç
Gözlem”
Dil ve Edebiyat Araştırmaları Sempozyumu: Mustafa Canpolat Armaganı. Ankara.
ss. 261-280

ÜLKÜ, Güler. (2004). “Söylem Çözümlemesinde Yöntem Sorunu ve van Dijk Yöntemi”,
Dursun, Ç. (Der.),
Haber-Hakikat ve İktidar İlişkisi, Ankara: Elips Yayınları.

VAN DIJK, Teun A. (1985). News Analysis: Case Studies of International and National
News in the Pres.
New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates Publication

VAN DIJK, Teun A. (1988). “Semantics of a Press Panic: The Tamil Invasion,” European
Journal of Communication,
3: 167-187.

VAN DIJK, Teun A. (2003), “Söylem ve İdeoloji, Çokalanlı Bir Yaklaşım,” Çoban, B. ve
Z. Özarslan (eds.),
Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji. İstanbul: Su Yayınları. (Çev.:
N. Ateş). ss. 13-112.

VAN DIJK, Teun A. (2008), Discourse and Power. Palgrave: Macmillan.

YEMENİCİ, Alev (1995). “Labov’un Anlatı Çözümleme Yöntemi ve Bir Uygulama”
Dilbilim Araştırmaları. Ankara: Bizim Büro Basımevi

14

1

Zira ESÇ yönteminde metnin toplumsal bağlamı ve epigrafi, bölümleri, bölüm başlıkları ve girişleri gibi görsel
cepheleri de önemli olduğu için bunları en iyi yansıtan versiyon olarak ilk baskısı düşünülmüştür.

2

Bu bölümün ardından, mana birliğini Akşehir kasabasının betimlenmesi üzerine kuran ve “Akşehir: 1919”
başlığını taşıyan birinci bölüm gelir.